6 Eylül 2009 Pazar

Patrick Kluivert

Patrick Stephan Kluivert, 1 Temmuz 1976 günü Amsterdam'da dünyaya geldi. Kendi bilmeye başladığı andan itibaren de sokakta top peşinde koşmaya başladı. Çoğunlukla Surinam asıllı ailelerin yaşadığı Naardermeerstraat bölgesindeki küçük futbol sahasının her gün sabahtan akşama kadar kadrolu elemanıydı. Sonradan Ajax'ta ve milli takımda beraber oynayacağı Edgar Davids ile tanışıklığı da buraya dayanmaktadır. Gelin görün ki yetenek avcılarının denizinde deniz feneri olan Kluivert daha yedi yaşında Ajax altyapısına dahil ediliyordu. Burada hiçbir huzursuzluk çıkarmadan defans dahil her pozisyonda oynamış, fakat hocaları sonunda onun gol atmaya çok meyilli olduğunu farketmişlerdi ! Erken kendini gösteren potansiyeli sayesinde Hollanda 15 yaşaltı milli takımından itibaren turuncu formayı da giymeye başladı.

Genç yaşında Ajax A takımına çıktığında teknik direktör Louis van Gaal, Cruziro'dan Ronaldo'yu alan PSV için "Onların Ronaldosu var, ama biz de Kluivert'a sahibiz." demişti. Zaten Kluivert takımdaki onca yetenekten sadece biriydi. İlk maçını 18 yaşında Feyenoord'a karşı Hollanda Kupası finalinde oynadı. Bununla da kalmadı skoru 3-0 yapan golü attı. Bunu takiben ilk sezonunda Kanu ve Ronald de Boer'in de bulunduğu forvet hattında 25 maçta 18 gol atmayı başardı ! Bu sayı aynı zamanda takımında bir kişi tarafından atılmış en çok goldü. Ayrıca ligde de Ronaldo'dan sonra gol krallığında ikinci sıradaydı. Ertesi sezonsa asıl olay Şampiyonlar Ligi'de gerçekleşiyordu. 1995 yılında, Viyana'daki Ernst Happel Stadyumu'ndaki finalde Rijkaard'lı, Litmanen'li, Overmars'lı, Seedorf'lu, Davids'li ve tabii ki Kluivert'lı Ajax, Desailly'li, Maldini'li, Baresi'li, Donadoli'li Milan'la karşılaşıyordu. Hem de bu Milan son üç senedir finale abone bir Milan'dı. Buna rağmen Ajax sürekli saldırıyordu. Yedekten oyuna giren iki isim de forvetti. Maç uzun süre golsüz devam etti. Ta ki 85. dakikaya kadar. Bu anda Frank Rijkaard ceza sahası içerisinde ani bir pasla topu Kluivert'la buluşturdu ve 19'luk gencin gol atmasını sağladı. Bu golle Ajax altın jenerasyonu Şampiyonlar Ligi Şampiyonu'ydu. Maçın kahramanı da 19'luk Surinam asıllı gençti. Ama bu gencin attığı golden sonra seyircilere sırtını dönüp adını göstermesine neden olan karakteri yıllar sonraki düşüşünün de zemini hazırlıyordu.

Ertesi yıllarda goller, ödüller ve şampiyonluklar devam etti. Patrick Kluivert ismi tüm Avrupa'da çoktan bilinir olmuştu. 97 yılında Ajax'ın başını çok yakan Bosman kanunu sayesinde bedelsiz olarak Milan'a transfer oldu. Hollanda'da yaptığı ve bir kişinin ölümüne neden olan kaza olsun, hakkındaki tecavüz iddiaları olsun onun bir an önce yurtdışına kapak atma isteğini körüklemişti. Milli takıma da çağrılmıştı.

2 sene önce yıktığı İtalyan takımına gelmesinin nedeni küçüklük idolü Marco van Basten'in, yine Milan'da çok başarılı olmuş vatandaşları Rijkaard ve Gullit'in izinden gitmek istemesiydi. Ayrıca halihazırda Ajax'tan da bazı tanıdık yüzler İtalya'da top koşturmaktaydı. Herşey bu kadar olumlu gözükmesine rağmen Kluivert için işler yolunda gitmemişti. İtalyan futboluna alışamamış, 32 maçta ancak 9 gol atabilmişti. Derken imdadına eski antrenörü Louis van Gaal yetişti ve Kluivert'ı 15 milyon avroya Barcelona'ya transfer etti. Başlarda yine biraz uyum sorunu yaşansa da Kluivert ve Rivaldo ortaklığı hoş işler çıkarmaya başlamıştı. Daha ilk sezonunda 15 gol ve 16 asist istatistiklerini yakalamıştı ligde. Goller atmaya devam etti. O zamanlar Real Madrid'e yetişemeyen Katalan devinin ayakta kalan bir kaç isminden biriydi. O zamanların özetlerini, gollerini izlediğimizde spikerlerin hemen hepsinden Kluivert adını duyabiliriz. Zaten giydiği formalardan en çok Barcelona forması ona yakışıyordu. Kapağında Galatasaray'lı Hagi'nin olduğu Fifa 2001'de Barça ile kanattan atak yapıp, ortayı açtığımızda röveşatayla topu ağlara yollayan kişi Kluivert'tan başkası değildir. Dünyanın en iyi forveti olmasa bile en klas forvetiydi o zamanlar. Barcelona tarihinin en hızlı gol atan 2. oyuncusu da olmuştu(54 saniye ile. Birinci ise 42. saniye ile Iniesta). Derken Patrick efendi sahada gözüktüğü kadar gece alemlerinde de görünmeye başladı. Maalesef durmadı ki sahada görünme-diskoda görünme oranı tersine döndü. Kariyeri serbest düşüşe geçmişti.
2004 yılında Barcelona tarafından serbest bırakıldı. O da şansını Premier Lig'de denemek istedi ve Newcastle'ın yolunu tuttu. Burada da oynadığı 25 maça rağmen çift haneli gol sayısına erişemedi. Ertesi sene tekrar İspanya'ya, Valencia'ya gelse de 10 maçtan öteye gidemedi. Sonraki sezonlar PSV ve Lille maceraları yaşadı. Bu sürede ülkemizin transfer manyağı gazetelerinde de adı bol bol geçti. Özellikle Beşiktaş ile. Ama 2008 yılında bir futbol takımına transfer olmaktansa AZ'de eski hocası Louis Van Gaal'in yanında antrenörlük yapmayı tercih etti. Özellikle genç forvetlere tecrübelerini aktarmakta çok istekli. Aynı zamanda teknik direktörlük kursları da almakta.

Hiç yorum yok:

GelişineVole

Blog Widget by LinkWithin